İçeriğe geç

Cinsel hissizlik neden olur ?

Cinsel Hissizlik Neden Olur? Felsefi Bir Derinlikte Duyumsamazlığın Anatomisi

Bir Filozofun Gözünden: Hissetmemenin Sessizliği

Bir filozof için hissetmemek, sadece bir bedensel durumu değil, varoluşun anlamını sorgulatan bir meseledir.

Cinsel hissizlik, modern dünyanın gürültüsünde duyuların yavaşça körelmesidir. İnsan, bedeniyle arasındaki kadim bağı yitirdikçe, arzunun sesini duyamaz olur. Bu durumda “neden hissedemiyoruz?” sorusu, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda etik, epistemolojik ve ontolojik bir sorudur.

Cinsel hissizlik, ruhun bedenden, anlamın eylemden, bilginin duygudan kopuşudur. Belki de mesele, sadece hissetmeyi değil, var olmayı da unutmakla ilgilidir.

Etik Perspektif: Arzunun Ahlakı ve Bedenin Sorumluluğu

Etik açıdan cinsel hissizlik, arzunun değerine dair bir sorgulamayı beraberinde getirir.

Bazı felsefi geleneklerde arzu, insanın düşüş sebebi sayılmıştır; beden, bastırılması gereken bir tutkular alanıdır. Ancak modern etik, arzunun bastırılması değil, yönlendirilmesi gerektiğini savunur.

Cinsel hissizlik, bastırılmış arzunun bir sonucu olabilir. Toplumsal normlar, ahlaki yargılar ve kültürel tabular, bireyin bedenini bir suç alanına dönüştürür.

Bu durumda kişi, “hissetmeme”yi bir savunma biçimi olarak içselleştirir. Ahlaki baskılar cinselliği kirli, günahkâr ya da kontrol edilmesi gereken bir güç olarak sunarken; beden, kendi varlığından utanmayı öğrenir.

Filozof Emmanuel Levinas’ın dediği gibi, “etik, ötekinin yüzüyle başlar.”

O hâlde, kendi bedenimizin yüzüyle karşılaşamadığımızda, etik bir körlük içine düşeriz.

Cinsel hissizlik, bu körlüğün sessiz yansımasıdır.

Epistemolojik Perspektif: Bilginin Bedenden Kopuşu

Epistemoloji, yani bilginin doğasına ilişkin felsefe, “hissetmek” eylemini bilgiyle yakından ilişkilendirir.

Antik Yunan’da “bilmek”, “dokunmak”la, “duymak”la eş anlamlıydı.

Ne var ki modern çağ, aklı yüceltirken bedeni dışlamıştır.

Bu ayrım, cinselliğin bilgisini de yüzeysel hâle getirmiştir.

Bugün birçok insan cinsel bilgiyi kitaplardan, ekranlardan veya klinik açıklamalardan öğreniyor; ama bedenin bilgeliğini unutuyor. Cinsel hissizlik, bilginin soyutlaştığı bu çağda, bedensel farkındalığın kaybından doğar.

Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü, belki de “hissediyorum, öyleyse yaşıyorum” demeyi unuttuğumuz anda kırılma noktasıdır.

Duyuların bilgisini yitiren insan, cinselliği teknik bir eyleme, mekanik bir performansa dönüştürür.

Oysa bedenin hakikati, ölçülüp biçilemez; o, varoluşun doğrudan bilgisidir.

Ontolojik Perspektif: Varoluşun Eksilmesi Olarak Hissizlik

Ontoloji, varlığın ne olduğunu sorgular.

Bu bağlamda, cinsel hissizlik bir “varlık eksilmesi”dir.

İnsan, bedeniyle dünyaya dokunur; hissetmek, varlığın en saf biçimidir.

Bu hissi yitirmek, varoluşla olan bağı zayıflatır.

Martin Heidegger, insanın dünyada “bulunma hâlini” (Dasein) tanımlarken, duyguların varoluşun temel modu olduğunu söyler.

Yani hissetmemek, sadece bir duyusal yoksunluk değil; varoluşsal bir kopuştur. Cinsel hissizlik, modern insanın kendi bedeninden uzaklaşmasının ontolojik sonucudur.

Teknolojiyle çevrili, sürekli uyarılan ama derinlemesine hiçbir şey hissetmeyen bir beden, artık varlığını değil, yalnızca işlevini sürdürür.

Hissizlik, tüketim çağının beden üzerindeki metafizik etkisidir:

Sürekli “haz” vaat eden bir dünya, sonunda hissetmeyi imkânsız kılar.

Felsefi Bir Denge: Beden, Zihin ve Ruhun Uyum Arayışı

Cinsel hissizlik üzerine düşünürken, tek yönlü açıklamalardan kaçınmak gerekir.

Bedenin biyolojisi kadar, ruhun ve bilincin dünyası da bu deneyimin parçasıdır.

Platon’un idealar kuramında beden, ruhun geçici yurdu olarak görülür; ancak bu bakış, bedeni değersizleştirir.

Spinoza ise bunun tersine, beden ve ruhu aynı tözün farklı biçimleri olarak tanımlar.

Bu perspektiften bakıldığında, hissizlik bir hastalık değil, bir uyumsuzluktur.

Ruh, bedenle aynı ritimde dans etmediğinde; düşünceler, duygular ve arzular birbirine yabancılaştığında hissizlik doğar.

Gerçek cinsel sağlık, bu unsurların bütünsel bir uyum içinde işlemesidir.

Sonuç: Hissetmek Bir Bilgeliktir

Cinsel hissizlik neden olur?

Çünkü insan, bazen kendini, bedenini ve varlığını unutacak kadar dışarıya yönelir.

Toplumsal baskılar, bilgi kirliliği, duygusal yorgunluk ve varoluşsal yabancılaşma — hepsi birer etken olabilir.

Ama en temelde, hissetmeyi küçümseyen bir dünya düzeni vardır.

Hissetmek, bilmek kadar değerlidir.

Ve belki de en derin felsefi soru şudur:

Gerçekten hissetmiyor muyuz, yoksa hissettiklerimizle yüzleşmeye cesaretimiz mi kalmadı?

Okuyucuya düşen soru: “Hissizleşmek mi özgürlük, yoksa hissetmek mi bilgelik?”

Cevap, her birimizin kendi varoluşunda saklıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort ankara escort
Sitemap
holiganbetholiganbetcasibomcasibombetci