Göz Eti Nasıl Tedavi Edilir? – Bir Psikoloğun İçsel Bakışı
Bir klinik psikolog olarak, insan davranışlarının yalnızca ruhsal süreçlerle değil, bedensel belirtilerle de kendini nasıl dışa vurduğunu sık sık gözlemlerim. Göz eti — tıbbi olarak pterjium olarak bilinen bu rahatsızlık — genellikle çevresel faktörlerle açıklansa da, insanın psikolojik dünyasında da derin izler taşır. Göz, bedenimizin dışa en açık duyusal organıdır; dış dünyayı algılamak kadar, iç dünyamızı da yansıtır. Peki göz etinin oluşumunda yalnızca fiziksel değil, bilişsel ve duygusal süreçlerin de rolü olabilir mi?
Bilişsel Psikoloji Perspektifinden Göz Eti
Bilişsel psikoloji, insan zihninin bilgiyi nasıl işlediğiyle ilgilenir. Bu açıdan bakıldığında, göz bir “algı kapısı”dır. Kişi dünyayı nasıl gördüğüyle, onu nasıl anlamlandırdığıyla yaşar. Uzun süreli stres, kaygı ya da olumsuz düşünce döngüleri yalnızca zihinsel bir yük oluşturmaz; bedende de karşılık bulur. Bilişsel çarpıtmalar — örneğin “her şey kötüye gidiyor” ya da “ben hep başarısızım” gibi düşünceler — bedensel sistemlerde kronik bir gerginlik yaratabilir. Bu gerginlik, özellikle yüz ve göz çevresinde kas sıkışmalarına, göz kuruluğuna, hatta göz eti gibi rahatsızlıklara zemin hazırlayabilir.
İlginçtir ki, araştırmalar uzun süreli ekran maruziyetinin yalnızca fiziksel değil, zihinsel yorgunlukla da ilişkili olduğunu göstermektedir. Bilişsel düzeyde aşırı uyarılma, görsel dikkatin tıkanmasına, yani “gözün ruhsal körlüğüne” yol açabilir. Göz eti, bu tıkanmanın fiziksel bir sembolü gibi görülebilir — kişinin, görmeyi istemediği şeylere karşı geliştirdiği bir psikolojik savunma mekanizması.
Duygusal Boyut: Bastırılan Hislerin Bedensel Dili
Duygusal psikoloji açısından, bedenin her tepkisi bir duygusal hikâyenin uzantısıdır. Gözler duyguların en açık göstergesidir; ağlamak, utanmak, sevinmek ya da korkmak hep gözlerden başlar. Bu nedenle göz eti oluşumu, bastırılmış duyguların birikimiyle de ilişkilendirilebilir. Sürekli bastırılan öfke, korku ya da kontrol edilmemiş kaygı, bedende bir “çıkış noktası” arar. Göz çevresinde oluşan dokusal değişiklikler, bazen bu bastırılmış duyguların “görülmeyi” talep eden sessiz çığlıklarıdır.
Psikoterapötik süreçlerde göz rahatsızlıklarından yakınan bireylerin sıklıkla “görmek istemedikleri” olaylardan bahsettiklerini duymak mümkündür. Travmatik bir geçmiş, suçluluk duygusu ya da sürekli eleştirilme korkusu, bireyin bakışını hem dış dünyaya hem kendine kapatmasına neden olabilir. Göz eti, bu anlamda bedensel bir metafordur: Görmek istemediğimiz şeylerin üzerini örten bir perde.
Sosyal Psikoloji ve Göz Eti: Göz Temasının Gücü
Sosyal psikoloji, insanın diğerleriyle etkileşiminde göz temasının ne kadar önemli olduğunu vurgular. Göz teması, güvenin, empati kurmanın ve aidiyet hissinin temelidir. Ancak modern toplumda insanlar göz temasından giderek kaçınmaktadır — dijital ekranlar, hız, yabancılaşma… Bütün bunlar bireyi hem sosyal hem duygusal anlamda “izole” hale getirir. Bu izolasyon, bedenin en sosyal organlarından biri olan gözde dahi iz bırakır.
Göz eti, metaforik olarak, kişinin dünyayla kurduğu temasın azalmasının bir sembolü olabilir. Birey, gözlerini kapatmasa da, bakışını korumaya çalışır. Toplumun baskısı, rekabetin yorgunluğu, dijital ekranların yapay yakınlığı derken göz, artık “temas” değil “korunma” organına dönüşür. Bu dönüşüm, sosyal kopukluğun bedensel tezahürüdür.
Psikolojik Farkındalıkla Göz Eti Tedavisi
Göz eti elbette tıbbi bir durumdur; cerrahi müdahale veya ilaç tedavisi gerektirebilir. Ancak psikolojik boyut göz ardı edilmemelidir. Tedavi yalnızca bedeni değil, zihni de kapsamalıdır. Stres yönetimi, bilişsel yeniden yapılandırma, farkındalık temelli terapi (mindfulness) ya da duygu düzenleme teknikleri, tedavi sürecine derinlik kazandırır. Çünkü kişi yalnızca gözünü değil, bakışını da iyileştirmelidir.
Kendine şu soruyu sorarak başlayabilir: “Gerçekte görmekten korktuğum şey ne?” Bu soru, hem psikolojik hem bedensel iyileşmenin kapısını aralar. Göz eti tedavisi, bu anlamda yalnızca bir tıbbi işlem değil, bir kendini görme yolculuğudur.
Sonuç: Görmek İyileşmektir
Bir psikolog olarak şunu söyleyebilirim ki, göz eti yalnızca fiziksel bir doku büyümesi değildir; aynı zamanda ruhun dışavurumudur. İnsan bazen dünyaya değil, kendi içindeki karanlığa bakmaktan yorulur. Bu yüzden gözün koruyucu bir perdeye ihtiyacı olur. Ancak unutmayın, iyileşme görmekle başlar — hem dışarıyı hem içeriği.
#gözeti #psikoloji #duygusalsağlık #bilişselfarkındalık #bedenruhilişkisi